YÖNETMELİK, KONTROLLER VE DEĞERLENDİRMELER

2010.4 YÜKSEKLER ÖZGÜRLÜKMÜ Asansör Dünyası

“YÜKSEKLERDE YAŞAMAK”

ÖZGÜRLÜK MÜ?, KISITLI YAŞAM MI?

Günümüz dünyasında şehirlerin dikine yükselmesi, teknolojinin ilerlemesi ve nufusun talebi sonucu her gün gelişerek artıyor. Bu konuda kaleme alınan yazıların büyük çoğunluğu, dikine gelişen şehirleşmenin kaçınılmazlığı ve buralarda yaşamanın getirdiği avantajlar ile başlayıp, bunu vazgeçilmez bir şart olarak ortaya koyuyor. Bu gelişen şehirleşme ile beraber gelen kaçınamayacağımız bir zorunluluk mudur, yoksa oluşan büyük rantın sonucunda reklam kampanyaları ile desteklenen suni bir talep midir, bunu kesin olarak değerlendiremiyorum. En azından yazının tartışmak istediği konu da bu değil. Ama şehirleşme içinde oluşan dikine yaşam merkezlerinin tarihi gelişimine, yazının diğer bölümlerinde üzerinde durulacak konulara alt yapı oluşturması için değinmek istiyorum.

Bir arazi içine barınmak için bir yapı oluşturulması, geçmiş dönemlerden beri uygulanan bir gerçektir. Gelişmeyi en kaba haliyle gözden geçirmek istersek şöyle bir tarihçe ortaya çıkacaktır. Sahiplenme ihtiyacı arttıkça araziler tarla haline gelmiştir. Herkes ancak kendi tarlası içine ev yapabilir olmuştur. Daha toplu yaşama ihtiyacı, merkez olarak kabul edilen yerlerdeki tarlaları, parça parça kullanma ihtiyacını ortaya çıkarmış, evlekler oluşmuştur. Nüfus arttıkça yerleşkelerde düzenleme ihtiyacı duyulmuş ve kurallar getirilmeye, sokaklar oluşturulmaya başlamıştır. İşte tarlaların veya evleklerin arsa haline gelmeye başlaması bu dönemde ortaya çıkar. “Toplu yaşam biriminin üst kurulunca kabul edilmiş kurallara uyan arazi parçası”. Biz günümüzde buna “İmarlı Arsa” diyoruz.

Başta bir evlek olarak düzenlenen bu arazi parçalarının, merkezdeki talep karşısında evlek olmaktan çıkarılması, evlekler haline getirilmesi doğaldır. Ama insanın fiziksel özelliklerini zorlayan boyutlara ulaşabilmesi için teknolojinin gelişmesi gerekmiştir. Normal şartlarda ortalama bir insanın fiziksel özelliklerini zorlayarak kullanabileceği kat sayısı dört olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden dört katlı binalarda asansör zorunluluk olarak istenmemektedir. Bizde kriter olarak bir evlekte dört katı normal sayabiliriz. Ancak bunun üstünde bir evlek daha isteniyorsa, yani olmayan evlek arazisine rağmen, zahiri evlek hakkı isteniyorsa, ek bir rant yani karlılık söz konusu olmaktadır. Normal şartlarda dört ev yapılması gereken bir yere, üstüne otuz ev daha koyabilme şansının oluşması için de bazı şartların yerine getirilmesi gerekir. Talebi karşılama adı altında oluşturulan ve zahiri arsaların üzerine yapılan birimlerde oluşan ranta, yani fazladan oluşan  ek kazanca, ancak buralarda yaşaması planlanan ve üzerlerinden ek rant elde edilen insanlar için asgari yaşama şartlarının oluşturulması durumunda müsaade edilmesi gerekir. Kazanca evet ama önce kamu güvenliği ve çıkarı sağlanmalıdır.

Konutlarda asgari yaşama şartları denince, bir insanın hayatı boyunca karşılaşabileceği durumlarda hayati ihtiyaçlarını karşılayabilme özgürlüğünden bahsetmek gerekir. Bunlardan konumuzla ilgili olanları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

  1. Doğum : Annenin hamileliği, doğumun gerçekleşmesi (hastanede veya evde), annenin toparlanması, hastanelere gidip gelme, çocuğun taşınması ve büyümesi,
  2. Gençlik yılları : Hareketli yıllar, spor faaliyetleri, çeşitli yaralanmalar, ayak bacak kırılmaları, tekerlekli sandalyede veya koltuk değnekleriyle yaşama zorunluluğu ile tanışma,
  3. Orta yaş : Evlilik, eve alınan eşyalar, seyahatler, yeni doğumlar, beklenmeyen ve birden oluşan travmalar, krizler,
  4. Tahliye imkanı : Ev taşıma ihtiyacı, eşyaların değiştirilmesi, herhangi bir afet (yangın, sel, fırtına, deprem) veya saldırı durumunda binayı tahliye edebilme  imkanı
  5. İleri yaş : Fiziksel yetmezlikler, bacakların yetersizliği, insanı taşıyamama hali, hastalıklar, kalp krizi, hastaneye sedye ile gitme ihtiyacı, tekerlekli sandalye kullanma ihtiyacı,
  6. Ölüm : Evden mezarlığa gidiş.

Tabi bu durumlara hayatın herhangi bir anında başa gelebilecek, kalıcı hasar bırakan bir kazayı veya doğuştan engelli olmayı da ekleyebiliriz. İnsanı “Engelli” konumuna düşüren bu tür olayları çok öne çıkarıyor, kendimize konduramadığımız bu durum konusunda konuşmayı çok seviyoruz. Ancak yukarıda da sıraladığımız gibi, insanlar hayatlarının bir döneminde muhakkak engelli konumuna düşüyorlar. Talepleri, toplumun % 12’i gibi bir nüfusu oluşturan engelliler yerine, kabul edilmese de hayatının bir döneminde muhakkak engelli durumuna düşecek olan toplumun % 95’i için istemek gerekir diye düşünüyorum. %5’i ise hiç bu tür ihtiyaçlara gerek duymadan hayata erken veda edenler oluşturmaktadır.

Toplumun %95’i için ulaşılabilirlik sağlanmalı vebu durumu kabullenemeyen ve uzak bir gelecek olarak gören çoğunluğa rağmen hukuken de korunmalıdır.

ASANSÖRDE ULAŞILABİLİRLİK

Ulaşılabilirlik bir toplumun kültürünün seviyesini belirleyen önemli unsurlardan birisidir. İnsanlar ancak belirli bir kültür seviyesinden sonra, bireysel çıkarlarını aşarak başkalarını da düşünmeye başlayıp toplumsal çıkarları savunabiliyorlar. Toplumsal çıkarların ve bireylerin özgürlüklerinin güvence altına alınmış olması ve bunun uygulanma seviyesi bu yüzden toplumun değerlendirilmesi için bir kriter olarak kabul ediliyor. Bizde yapı, hukuk olarak çok önceden kurulmuş durumdadır. (Engellilik kavramından sadece kalıcı engel taşıyanları değil, kabullenmeseler de hayatlarının bir döneminde bu konuma düşebilecek bütün nüfusu anlamak gerektiğini bir daha vurgulamak isterim)

Uluslar Arası Hukuk olarak  Türkiye, Avrupa Sosyal Şartı Anlaşmasını 18 Ekim 1961 yılında imzalamıştır. Bu anlaşmanın 15. Maddesi aşağıda görüldüğü gibi Engellilerle ilgilidir.

Madde 15 – Özürlülerin toplumsal yaşamda bağımsız olma, sosyal bütünleşme ve katılma hakkı: Akit Taraflar, yaşları ve özürlerinin nedenleri ve niteliği ne olursa olsun, özürlülerin toplumsal yaşamda bağımsız olma, sosyal bütünleşme ve katılma hakkını etkili bir biçimde kullanabilmelerini sağlamak için, özellikle, aşağıdakileri taahhüt ederler:
1- Mümkün olduğunda genel plan çerçevesinde, ya da bu mümkün değilse, kamusal ya da özel uzmanlaşmış organlar aracılığıyla özürlülerin yönlendirilmesini, öğrenimini ve mesleki eğitimini sağlamak için gerekli önlemleri almak.  .

……
 3-Özellikle, teknik yardımları da içermek üzere, iletişim ve hareket engellerinin üstesinden gelmeyi ve ulaşım, barınma, kültürel etkinlikler ve boş zaman kullanımını sağlamayı hedefleyen önlemler yoluyla özürlülerin toplumla tam olarak bütünleşmelerini ve toplum yaşamına katılmalarını desteklemek. 

Ayrıca Anayasamızın Sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gerekenleri açıklayan 61.maddesinde;

Devlet harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malül ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar. Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır. Yaşlılar, Devletçe korunur, Yaşlılara Devlet yardımı ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir.
Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için hertürlü tedbiri alır. Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur.”

Hükümleri getirilmiştir.

Yukarıdaki maddelerden de anlaşılacağı gibi Türkiye, gerek uluslar arası hukuk olarak gerekse ulusal hukuk olarak engelli durumuna düşen vatandaşlarına gereken her türlü tedbiri alacağını beyan etmiştir. Ana hukuk olarak oluşturulan bu temelden sonra alt hukuk diyebileceğimiz kanunlarımızın buna muhalif olması tabi ki beklenemez. Bizimle ilgili olarak 3194 sayılı İmar Kanunu Ek Madde 1 (Ek : 30/5/1997 – KHK – 572/1 md.), şu hükmü yürürlüğe koymaktadır:

Fiziksel çevrenin özürlüler için ulaşılabilir ve yaşanılabilir kılınması için, imar planları ile kentsel,sosyal,teknik altyapı alanlarında ve yapılarda, Türk Standartları Enstitüsünün ilgili standardına uyulması zorunludur.”

Buna göre tüm yapılarda engellilere yönelik Türk Standartlarını uygulamak zorunludur. Ulaşılabilirliğin bina içindeki ayrılmaz parçası olan asansörlerle ilgili standardlardan birisi de “TS EN 81-70 Engelliler Dâhil Yolcu Asansörleri İçin Erişilebilirlik” dir. Bu standarda göre, engellilerin kullanabileceği asansörler, en az 450 Kg kaldırma kapasiteli, kapı genişlikleri en az 0.80 m ve engellilerin kullanabilmesine izin veren özelliklere haiz olmalıdır. Bu standart dikkate alınmasa bile, asansörlerin yerleşim şartlarını belirleyen ve bütün asansör avan projeleri için temel alınan “TS 8237 ISO 4190-1 Asansörler – Yerleştirme İle İlgili Boyutlar – Bölüm 1: Sınıf I, Sınıf II, Sınıf III Ve Sınıf VI Asansörleri Nisan 2004” Standardı asansör boyutlarını vermiştir. Şekil 1 de genel amaçlı asansörler olarak kapasite 630 Kg dan başlar. Ancak özel amaçlı konut asansörleri 320 Kg dan başlamaktadır. Bahsedilen durum “Şekil 5 Sınıf I Genel Amaçlı Asansörler” ölçülendirmesin de de açıkça belirtilmiştir. Bu standarda atıf yapan projelerin bu yaklaşımı ve ölçülendirmeyi dikkate alması gerekir.

Türkiye’nin 3030 Sayılı Büyük Şehir Kanunu dışında kalan 66 İlinde ve ayrıca bunların ilçelerinde geçerli olan ve 3194 Sayılı İmar Kanununun uygulama yönetmeliği olan “3030 Sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliği” bu yönde çok olumlu bir adım atmış ve bu sınırı daha yukarılara çekmiştir. İlgili yönetmeliğin asansörler ile ilgili 45. maddesi aşağıda verilmiştir.

“Asansörler

Madde 45- Zemin kotundan itibaren kat adedi 4’den fazla olan yapılar ile bodrumda iskan edilen katlarla birlikte 5 ve daha fazla katlı yapılarda bodrumdan başlayan ve giriş dahil tüm katlara hizmet veren asansör yapılması zorunludur. Yapı sahibince istenirse daha az katlı yapılarda da asansör yapılır.”

Asansör kabinin dar kenarı (1.20) m. ve alanı (1.80) m2 den, kapı genişliği ise (0.90) m. den az olamaz. Asansör önü sahanlık genişliği, asansör kapısı sürgülü ise en az (1.20) m., asansör kapısı dışa açılan kapı ise en az (1.50) m. olmalıdır. Türk Standartları Enstitüsü standartlarının yukarıdaki ölçü ve miktarlardan küçük olması halinde bu madde hükümleri geçerlidir.

Kullanılabilir katlar alanı 800 m2’den ve kat adedi 1’den fazla olan umumi binalarda en az bir adet asansör yapılması zorunludur. Ayrıca, kat alanı 800 m2’den ve kat adedi 3’den fazla olan umumi binalarla yüksek katlı binalarda yukarıdaki esaslara uygun ve en az 2 adet olmak üzere binanın tipi, kullanım yoğunluğu ve ihtiyaçlarına göre belirlenecek sayıda asansör yapılması zorunludur.”

Görüldüğü gibi Tip İmar Yönetmeliği asansör boyutları olarak engellilerinde rahatça kullanabileceği bir ölçüyü zorunlu tutmaktadır. 3030 Sayılı Kanun kapsamı içindeki 15 Büyükşehir İmar Yönetmeliklerinde ise durum biraz farklıdır. Üç belediye Diyarbakır, Erzurum ve Gaziantep Tip İmar yönetmeliğine tabii olup, bu konuda ayrıca yönetmelik yayınlamamışlardır. (1)

Ankara (Kabin genişliği 1.10 m, derinliği 1.40 m, kapı genişliği 0.90 m), Eskişehir (Kabinin dar kenarı 1.30 m, alanı 1.80 m2, kapı genişliği ise 0.90 m), İstanbul, Kayseri, İçel (Kabinin dar kenarı 1.20 m, alanı 1.80 m2, kapı genişliği ise 0.90 m), Samsun (21 daireden az 5 Kişilik 400 Kg, 21 daire üstü 8 Kişilik 630 Kg) Büyükşehir Belediyeleri, Yönetmeliklerinde Tip İmar Yönetmeliği paralelinde ölçüler getirmişlerdir.

Adana (kapı genişliği 0.90 m), Antalya (kapı genişliği en az net 0.85 m), Bursa (kapı genişliği brüt 1.00 m), İzmir, İzmit, Konya Büyükşehir Belediyeleri ise bu konuda ölçü belirtmemiş, TSE Standartları ve ölçülerini geçerli kılmıştır. Açıktır ki hiçbir uygulama yönetmeliği, temel aldığı ana kanuna muhalefet edemez. Bu yüzden yukarıda bahsedilen 3194 Sayılı İmar Kanunu Ek Madde 1 (Ek : 30/5/1997 – KHK – 572/1 md.) dışında bir uygulamaya gitmeyecekleri ve en az “TS EN 81-70 Engelliler Dâhil Yolcu Asansörleri İçin Erişilebilirlik” standardında göre, 450 Kg kaldırma kapasiteli ve kapı genişliği en az 0.80 m olan asansörlere müsaade edebileceklerini söylemek, kanuna uygun bir söylem olur.

Yukarıdaki tabloya bakarsak, İzmir, Bursa, İzmit ve Konya gibi sınıfta kalan ve Adana, Antalya gibi ikmale kalan toplam 6 il dışında, Türkiye’nin neredeyse % 90’ında, (tabi ki İstanbul’un olduğu taraf ağır basacaktır) yaşam alanları olarak ulaşılabilirliği çözemesek bile asansör kapı ve alanları konusunda olay çözülmüş görünüyor. Peki o zaman yönetmelikler bu boyutlarda asansör şartını getirirken, uygulamada bu kadar dört kişilik asansör nerelere yapılıyor. 2008 Sempozyumunda Engelli Çalıştayını dinleyen birçok belediye görevlisi mühendis arkadaş, döndüklerinde belediyelerde dört kişilik asansör projelerine karşı çıkınca kıyamet kopmuştu. Çok açıkça tanımı yapılmış Tip İmar Yönetmeliği veya Büyükşehir Yönetmelikleri  olmasına rağmen, 75 ilde ve ilçelerinde bu ölçülerin uygulandığını söyleyebilmek çok zordur. Bu konuda TOKİ projeleri hepimize örnek olacak bir şekilde bütün yurtta kararlılıkla uygulanıyor. Onlara gönülden sevgilerimizi gönderiyoruz. Açtıkları yol umarım genişleyerek devam eder.

Ana hukuk olan Anayasaya ve İmar Kanununa aykırı durumdaki 6 İlin Büyükşehir İmar Yönetmeliklerinin değiştirilmesi, bütün illerde Tip İmar Yönetmeliklerinde bahsedilen ölçülerin uygulanarak Engelli konumundaki insanların kullanabileceği asansörlerin yapılması konusunda ASTEK, Asansör Platformu, Asansör Dernekleri görev üstlenmelidir. Bu keyfi ve kanuna aykırı uygulamanın biran önce değiştirilmesi için üzerimize düşenleri yapmalıyız. Kanuna aykırı davranma konusunda ısrar eden belediyelerin kanuna muhalefet ettiklerini, suçlu duruma düşecekleri de kendilerine hatırlatmalıyız. Herhalde bu sektörün kendini savunmaya ve hukuku uygulatmaya gücü yetecektir.

YANGIN VE DEPREM

Son dönemde üzerinde çok tartıştığımız bir diğer konu yangın kapıları. Binalarda kullandığımız asansörlerin yangın anındaki davranışları, yangın ihbarı alınca giriş katına gidip, kapıları açık bir şekilde kumandalara cevap vermeyerek beklemeleridir. Öyleyse asansör kat kapılarının yangına dayanımlarından, asansör giriş katına  gittiğine göre esas olarak asansörün korunması değil, binanın korunması amaçlanmaktadır. Yangının asansör kuyusunu kullanarak üst katlara sıçramasının önlenmesi için asansör kat kapılarının yangına dayanıklı olması gerekmektedir. Yangına dayanıklılık konusunda ana kriter bütünlük (bina ile olan aynılık) olarak tercüme edilebilecek Integrity (E) özelliğidir. Her ne kadar bizde duman sızdırmazlık olarak tercüme edilmiş olsa da burada kastedilen yangın alevi ve dumanını tutabilme özelliğidir. Alevin yayılmasını önlemek için seçilecek kapılarda E özelliği yeterli bir şart olarak görülebilir. Avrupa’nın birçok ülkesinde de benzer uygulamalar yaygın olarak görülmektedir.

Tabii ki bir yönetmelik hazırlanırken ülkenin geneli dikkate alınır. Bunun dışında kalabilecek özel durumlar için özel şartların konması daha uygun olacaktır. Örneğin Yangın Yönetmeliği normal binalar için kapıların 30 dakika yangına dayanımını, 51.50 den daha fazla yapı yüksekliği olan binalar için 60 dakika yangına dayanımını istemektedir. Ama bazı büyük şehirlerde özelliği olan bölgelerde mesela, İzmir’de Kemeraltı veya İstanbul’da Şişli gibi özel ulaşım sorunu olan bölgelerde, Büyükşehir Yönetmeliklerine İtfaiye aracının ulaşım zamanı dikkate alınarak daha özel şartlar konabilir. Bu konuda güvenliği sağlayacak şartları koymak tabi ki belediyelerin görevidir ve kendi yönetmeliklerinde buna benzer durumları özel olarak belirtmelidirler.

Ancak burada benim dikkatimi çeken iki nokta var. Birincisi 51.50 m yapı yüksekliğinin seçim kriteri. İkincisi ise yangın esnasında kullanılması beklenmeyen normal bina asansöründen farklı bir özellik gösteren ve yangın esnasında kullanılması istenen acil durum asansörlerinin kapı özellikleri niye diğeriyle aynı.

Yangın esnasında yangın katına ulaşmanın yollarından bir tanesi itfaiye arabalarının merdivenleridir. Ancak bununla ulaşamadığınız yüksekliklere acil durum asansörleri ile ulaşabilirsiniz. Bu asansörler itfaiye erlerinin bu noktalara ulaşmasını sağladığı gibi, yukarı katlarda mahsur kalmış kişilerin tahliye işlemleri içinde kullanılırlar. Eğer acil durum asansörü için yüksekliği 51.50 m seçerseniz buradan çıkan anlam şudur ki, Türkiye genelinde İtfaiye 51.50 m ye ulaşacak yangın arabalarına sahiptir, bu yükseklikten sonra acil durum asansörüne ihtiyaç vardır. Buna inanabilmeyi çok isterdim. Ama eğer durum böyle değilse, itfaiyenin elindeki arabalar genelde 20-25 metrelere ulaşabiliyorsa, bunun üstündeki yangınlara uzaktan su fışkırtarak müdahale edilmesi düşünülüyorsa, büyük üzüntülere, kederlere kendimizi bu günden hazırlamaya başlasak iyi olur . 30 metrenin üzerindeki yüksekliklerde insanları pencere ve balkonlardan nasıl o merdivenlere alacaklarını ve tahliye edeceklerini de ayrıca merak ediyorum. Mecbur kalınması durumunda ara katta kalmış asansörden bile insanları tahliye ederken yaşananlar birçok asansörcünün bildik sıkıntılarıdır. Acil durum asansörü yapma zorunlu yüksekliği, itfaiye imkanları ve tahliyeler dikkate alınarak yeniden belirlenmelidir.

Yangın esnasında kullanılması hedeflenen acil durum asansörleri kapıları tabi ki normal asansör kat kapısı özelliğinde olmamalıdır. Normal asansörde binayı koruma amaçlı seçilen kat kapılarında E özelliği yeterlidir. Ama acil durum asansöründe amaç, binanın korunmasının dışında artık asansörü ve içindekileri korumaktır. Tabi ki E özelliği yeterli olmayacaktır. Yangın katında 10000 C ye varan, beklide geçen bir sıcaklıkta sadece alevi tutmanız yeterli olamaz, ısıyı da tutmanız gerekir. O sıcaklıklarda oralarda çalışmak değil, önünden bile geçmek mümkün olamaz. Bu yüzden acil durum asansörlerinde E yeterli olmayacaktır, bu tür kapılar ya doğrudan yangın hollerine açılmalı yada en azından EI 60 özelliğinde olmalıdır. Aksi durumda bu asansörlerin yangın esnasında kullanılmasından bahsedilemez.      

Bence atlanılan önemli bir konu daha var. Acil durum asansörlerinden sadece itfaiye asansörleri olarak bahsediliyor ve belirli yüksekliklerde isteniyor. Halbuki bu asansörler acil durumda tahliye amaçlı olarak ta kullanılan asansörler olmalıdır. Kamu binalarında, hastanelerde yangın esnasında engellilerin, yaşlıların, yatalak hastaların tahliyesini başka türlü (tabii karga tulumba yöntemini saymazsak) sağlayabilmek mümkün değildir. Bu tür binalardaki asansörlerden bazıları, özellikle ameliyathane asansörleri bu amaca hizmet edebilecek asansörler olmalıdır. Kısa zaman önce İstanbul da hastanelerde çıkan yangınlarda yaşanan sıkıntılar, bunun en yakın ve açık örnekleridir. Televizyonda ameliyatlı hastaları battaniyelerle taşırlarken oturduğum yerden bayağı sıkıntı çektiğimi hatırlıyorum.

Deprem anında asansörlerde yaşanan sıkıntıları, İzmir Depremini birebir inceleyen yazısı ile Sayın Altan Or 2006 Asansör Sempozyumunda bir bildiri ile sunmuştu. Çok açık sonuçlardan bahsediyor, yaşanabilecek riskleri tanımlıyor ve alınabilecek önlemleri anlatıyordu. Yangın Yönetmeliği birinci ve ikinci deprem bölgelerinde yapılan bütün asansörlerde, asansör kontrol kartlarında deprem ve yangın girişlerini zorunlu tutmaktadır. Deprem anında yaşananlar dikkate alınırsa hiçte yeterli önlemler olmadıkları görülecektir. Asansörlerde yönetmelikçe zorunlu olan girişler konmaktadır ama binalarda bu sinyali verecek tertibat veya çıkış zorunluluğu bulunmamaktadır. Böylesi deprem bölgesinde yaşayan ülkemizde, neden binalarda yangın ve deprem sinyalleri verecek tertibatlar ancak belirli yüksekliklerden sonra zorunlu tutulmaktadır. Asansörlerin yangın ve deprem anındaki davranışları yönetmelikte ayrıntılı olarak tanımlanmaktadır ama asansörlerin bunu anlaması ve beklenen davranışı göstermesi ancak ona sinyal verecek tertibatlar ile mümkündür. Uzun zamandır asansörlerle iç içeyim ama daha bunu kendiliğinden anlayan bir asansörle tanışamadım.

Yangın Yönetmeliğinin yeni çalışmalarında bu konularında ele alınmasının uygun olacağını düşünüyorum.

SONUÇ

Yönetmelikleri bizler hazırlıyor, kuralları bizler belirliyoruz. Görülen aksaklıkları da düzeltmek bizlerin elinde. Biraz sorumluluk üstlenirsek daha yaşanılası bir ortam oluşturabileceğiz. Ama düzeltemezsek sıkıntılar, kısıtlılıklar bizimle beraber olacak. Yukarıda kısaca bahsettiğimiz asgari yaşama şartlarını ve güvenliği sağlamayan binalara oturma ruhsatı verilmesi, biraz düşünen insanlar için gerçekten zordur. Çünkü karşılaşabilecekleri durumu hayalinde canlandıramayan malikler için, ehil insanların “evet bu binada oturabilirsiniz” demesinden daha güvenilir ne olabilir ki.

  Eğer gerekli düzenlemeleri yapamıyorsak, bu durumda bina girişlerini uyarılarla donatmamız gerekir. Çünkü, bu binalara ancak sağlam(!) insanların taşınabileceği, (taşınabilirse) taşındıktan sonra hastalanması, kriz geçirmesi veya beklenmedik şekilde yaralanması veya ölmesinin bu tür konutlar için uygun olmayacağı konusunda insanlar önceden uyarılmalıdır. Ayrıca deprem ve yangın esnasında binada bulunmanın yasak olduğu da açıkça görülebilir yerlerde ilan edilmelidir. İnsanları önceden bu konuda uyarırsak o zaman belki biraz rahatlıyabiliriz.

Kısa zamanda gerekli düzenlemelerin el birliği ile yerine getirileceğine inanıyorum.

Yükseklerde özgürce ve korkusuzca yaşama dileğiyle.

Serdar Tavaslıoğlu

Elk. Müh.

(1) Ülkemizde Yayınlanan İmar Kanunu Ve İmar Yönetmeliklerinin Uygulamaları Halim Akışın Asansör Sempozyumu 2008

Bir yanıt yazın