YÖNETMELİK, KONTROLLER VE DEĞERLENDİRMELER

2009.10. GLOBAL EKONOMİK DURGUNLUK SEKTÖRÜ NASIL ETKİLEDİ Best Dergisi

BEST DERGİSİ MAYIS 2009 RÖPORTAJI

SERDAR TAVASLIOĞLU

  • GLOBAL EKONOMİK DURGUNLUK SEKTÖRÜ NASIL ETKİLEDİ?

Global ekonomik durgunluktan biraz daha öncesine bakmanın, bu günü daha iyi anlamada yardımcı olacağını düşünüyorum. Türkiye kısa süre öncesine kadar ekonomisinde yüksek enflasyon ile karşı karşıya idi. Özellikle küçük ve orta boy işletmelere enflasyon ekonomisinin rahatlığı iyice yerleşmişti. Kaça alırsan al, kaça mal edersen et, sonuçta işletmenin satmak istediği rakama ürünü alacak bir kişi çıkıyordu. Çünkü alıcılar için yarın alırsa daha pahalıya alacağı korkusu, piyasalarda stokçu bir yaklaşımı zorunlu kılmaktaydı. Daha ileride ihtiyaç olacak ürünlerin bile baştan stok olarak talep edilmesi, piyasalarda canlılığın kaynağı durumundaydı. Enflasyon ne kadar ana sermayeye darbe vurursa vursun, hareketlilik ve ürünlerin satışı kendi içinde bir denge oluşturmuştu, alan razı satan razı yuvarlanıp gidiyorduk. Sonra enflasyon düştü. Bence kobilerde başta fark edilmeyen ama gittikçe derinleşen sıkıntıların başlangıcı burasıdır. Enflasyon işletmesinin yerine normal işletme şartlarının uygulanmaya başlaması zorunluluğu, bu geçişe hazırlıklı olmayan, gerekli adaptasyonu sağlayamayan ve eskisi gibi devam etmeye çalışan kobilerde sıkıntıların başlangıç noktasını oluşturmuştur.

            O zamana kadar teknik bilginin bulunması, bir işletmenin yürümesi için yeterli olabiliyordu. Sabit bir fiyat yoktu. Kaça mal ettiysen üzerine karını koyup pazara çıkıyordun. Kriter alınacak bir fiyat olmadığı içinde “demek şimdi fiyat bu oldu” diyerek birileri de ürüne talip oluyordu. Ama enflasyon düşüp normal ekonomik şartlar oturmaya başlayınca, ortaya yavaş yavaş kabul edilmiş, kriter fiyatlar çıkmaya başladı, piyasa tabiriyle “fiyatlar oturdu”. Fiyatların sabitleşmeye başlaması, işletme tekniğine sahip, ama işletme ekonomisine yabancı birçok küçük ve orta boy işletmeyi sıkıntıya soktu. Maliyet hesabının yapılması, maliyetlerin düşürülmesi, idari giderlerin hesaplanması ve maliyete eklenmesi, işçilik masraflarının düşürülmesi gibi yeni zorunluluklar, tekniği iyi ama işletmeciliği zayıf bir çok firma için yeni kavramlardı. Satış fiyatını yükseltemiyorsanız, maliyeti aşağı çekmelisiniz, maliyet muhasebesini iyi uygulamalısınız.  Tam bunlara alışılmaya hazırlanılıyor, yeni alınan işlerle eski açıklar kapatılmaya çalışılıyordu ki global kriz çıktı. Yeni iş alamayıp, eskilerin açıkları kapatılamayınca, geçmişinde sıkıntıları birden ortaya çıktı. Sektörde yaşanan krizin başlangıcı bu yüzden daha önceye dayanıyor diye düşünüyorum.

            Sık yaşadığımız bir olay olarak “fiyat farklılığının oluştuğu işler”i anlatmak istiyorum. Çalıştığımız firmalarda ilk yaptığımız şeylerin başında, maliyet hesaplarının oturtulması gelir. Örnek olarak bir maliyet hesabında malzemeler (sadece ana malzemeleri değil, tırnağına, cıvatasına kadar ayrıntılı çıkarılmış), işçilik, firmanın montajla ilgili harcamalarının asansör başına düşen idari gideri (kira, telefonlar, çalışan idari personel, yemek paraları, yol paraları gibi)  son kontrol masrafları, onaylanmış kuruluşa ödenen ücretin asansör başına düşen kısmı, şantiyeye giden arabaların masrafları gibi ayrıntılı bir liste bulunuyor. Firma bu hesaba göre teklif vermeye başladığında ilk başlarda doğal olarak birkaç firma ile beraber diğer teklif veren çoğunluk firmalardan yüksekte kalır. Buda rekabet şansını azaltan bir durum olarak firmaya yansır. Bana yapılan şikayet şekli ise “bu şekilde teklif verirlerse iş alamayacakları “ yönünde olmaktadır. Diğer teklifleri incelediğimizde, yaygın uygulama olarak benzer malzemeler ile ama ana malzemelerin fiyatlarını toplayıp üstüne sadece işçilik ve bir miktar kar(!) konarak verildiği görülmektedir. Asansör firmasını, önemli olanın karlı satış yapmak olduğu, ancak kar limitleri içinde bir satış yapılıyorsa satış bölümümün başarılı sayılabileceği, aksi durumda kar etmeden sırf satış yapmış olmanın bir başarı olarak kabul edilmemesi gerektiği konusunda ikna edebilmek bile zorlandığımız konulardan olmaktadır. Tabii ki bu tür maliyet analizine dayanmadan, basmakalıp verilen teklifler piyasayı bayağı düşürdü, olması gereken fiyatlardan uzaklaştırdı. Gerçek anlamda olması gereken teklifi veren firmaların iş kapasitesi bu tür haksız rekabet yüzünden bir miktar düştü ama satışlarında karlılık gözetildiği için bu gün bu firmalar yollarına devam edebiliyor. Tekliflerini ince maliyet analizlerine dayandırmadan veren firmalarda ise durum gerçekten can sıkıcı bir vaziyette. Farkında olmadan, ne kadar çok iş aldılarsa o kadar çok zarar ettiler. Yeni alınan işler bir yerde eski işlerin açığını kapatıyordu ama işler de durunca birden gerçekler ortaya çıkmaya başladı. Kâğıt üzerindeki oynama ve kabuller, gerçek hayattaki matematiği düzeltmez.                                                                                                                               

            Dünya global krizin etkisinde. Hiçbir kriz hoş görülemez. Birçok insan işsiz kaldı. Birçok düzen bozuldu. Bütün bunlara üzülmemek elde değil. Bizim sektörümüzde inşaat sektörüne bağlı bir sektör olduğu için etkilenmemesini beklemek yanlış olur. Ama işletmelerimizde işletmeciliği, maliyetleri, muhasebeyi, satın almayı kurumsal hale getirebilirsek, bu tür krizlerden daha az etkileneceğimizi düşünüyorum. Çünkü asansör firmalarının iyi değerlendirilir ve gerekli önem verilirse, bu tür dönemlerde onları ayakta tutabilecek bakımları var.

Üstelik bu krizden en az etkilenen sektörlerin başında geldiğimizi de unutmayalım. Her şeyi krize bağlayıp gerçeklerin üzerini örter, kendi hatalarımızı saklarsak aynı şeyleri tekrar yaşamamız kaçınılmaz olacaktır. Sorunların kaynaklarını ne kadar doğru irdelersek, bulduğumuz çözümlerde o derecede gerçekçi olacaktır.

  • SEKTÖRDE YAŞANILAN SIKINTILAR HAKKINDA BİLGİ VEREBİLİR MİSİNİZ?

Farklı sıkıntılar yaşıyoruz. Ama en bariz olan bazıları ana başlıklar altında incelenebilir. Bunlardan birincisi işletmelerde kurumsal yapıların oluşturulmasında bayağı geride kalmış olmamız. İşletme anlayışı yerine, tamirhane anlayışının ve görüntüsünün gittikçe yaygınlaşması, sektörün gelişmesini engelleyen sıkıntıların başında geliyor. İşletme anlayışının yaygınlaşmaması, teknik gelişmenin, kurumsallaşmanın, ulusal markaların oluşmasının, daha önemlisi sektör prestijinin oluşması ve yükselmesinin önünde büyük bir engel olarak ortaya çıkıyor. Sektör kendi üzerine bulaşan tamirci görüntüsünden bir an önce uzaklaşmalı ve eski prestijli günlerine geri dönmelidir. Ancak bu oluşturulabildiği zaman, işinden para kazanan ve gelişip büyüyebilen işletmeleri oluşturabileceğiz diye düşünüyorum.

Başka bir sıkıntımız sektörde teknik yeterlilik ve yetkinlik sorunudur. Bazı meslek liselerinde asansör bölümü, elektromekanik taşıyıcılar adı altında faaliyete devam ediyor veya yeni başladı. Dokuz Eylül Üniversitesinde seçme ders olarak asansör dersi veriliyor. Bunların semeresinin alınması önümüzdeki yıllarda olacaktır. Ancak bu teknik personelin işten sorumlu olması (yetkinlik) ayrı bir sorundur. Bu konu ile ilgili kanunlar yürürlüğe girmiş olmasına rağmen, uygulamada bir gelişme görülmemektedir. Bu gün Türkiye’de saç kesmek için bir kuaför açmak isterseniz birçok şartı yerine getirmeniz gerekir. Ustalık belgesini alabilmek gerçekten yeterlilik isteyen bir sınava bağlıdır. Ama insan hayatını doğrudan tehlikeye atabilecek bir iş olan asansör firması açmak için hiçbir ön şart yoktur. Direktif olarak riskli ürün gurubunda yer alan bir mesleğin bu kadar kolay icra edilebilir olması, uygulamada ciddi tehlikelerin oluşmasına neden olmaktadır. Bu durumun zaman geçirmeden bir daha gözden geçirilmesi yararlı olacaktır.

Tabi ki sorunların listesinde en üst sıralarda yer alan bir diğer konu belgelendirme. Üzerinde o kadar çok konuştuk, hala konuşuyoruz ama nedendir bilinmez bir yol kat edemiyoruz. Bakanlık bu konuda son zamanlarda daha faal bir rol üstlenmeye başladı. Denetimler daha sık yapılıyor. Ama hep suçlu asansör firmaları olarak görülüyor. Bunlarda genellikle kayıt altında olan, göz önündeki asansör firmaları oluyor. Ayrıca bu kontrollerde bir risk sıralaması yapılmış durumda değil. Hangi eksikliklerin cezaya tabii olup, hangilerinin uyarıya tabii olduğunun belirtilmesi gerekir. Fren koymayan veya CE’li ürün kullanmayan firma ile aydınlatmayı eksik bırakan firma aynı ceza kapsamı içinde yer almamalıdır. Her denetimde asansörde eksik bulunabilir ama hangilerinin risk sıralamasında dikkate alınması gerekliliği bir an önce belirlenmelidir.

Ayrıca Türkiye’de 800’e yakın Modül H Sertifikası dağıtan ve biraz argo olacak ama işin çivisinin çıkmasına sebep olan bazı Onaylanmış Kuruluşların (bazılarını da bu konunun dışında tutmak gerekir) hiç denetlenmemesi ve hiç ceza almamaları, üzerinde durulması gereken bir konu olarak dikkate alınmalıdır. Sonuçta asansörde bulunan eksikliklere rağmen CE işaretinin konması onaylanmış kuruluşun izni ile yapılmaktadır. Bu öyle bir onay ve izindir ki,  en yetkili kurumlar bile müdahale edememektedir. Onaylanmış kuruluşlar, sadece kendilerine tanınan asansör kontrol yetkisini bir firmaya devredebiliyorsa, bu firma yetkinlik ve yeterlilik konusunda emin oldukları bir firma olmalıdır. Eğer tam bir inceleme yapmadan ve kontrol işinin tam yapılacağından emin olmadan bu yetkilerini her talep edene devrediyorlarsa, bunun da sorumluluğunu firma ve onaylanmış kuruluş beraberce taşımalıdırlar.  “Ben yetkiyi verdim, paramı da aldım, gerisi beni ilgilendirmez, ceza firmanın sorunudur” gibi bir yaklaşım içindeki onaylanmış kuruluşlara hiçbir yaptırımın olmamasını, “Onaylanmış Kuruluşlar Yönetmeliğinin” biraz müsamahalı ve kötü bir yorumu olarak değerlendiriyorum. Bu yönetmelik yetkisini kötü kullanan onaylanmış kuruluşlara ait yaptırım ve cezaları çok açık bir şekilde tanımlamaktadır.

Yukarıda kısaca değinmeye çalıştığım sorunların sonucunda sektörde oluşan karmaşanın yansıması, fiyatlarda haksız rekabet olarak ortaya çıkmaktadır. Kendini geliştirmeye ve ilerlemeye çalışan, teknik olarak yeterli ve yetkin firmalar ile olaya bu seviyede yaklaşmayan firmaların verdikleri fiyatlarda doğal olarak çok farklılık oluşturmaktadır. Sonuçta gerek bakımda, gerekse montajda neredeyse yarı yarıya varan fiyat farklılıkları ile hedeflenen yerlere varmanın zor olduğu görülecektir. Bakım ve montaj firmalarına yönetmeliklerde gösterilen kolaylığın (!) aslında sektörün gelişmesinin ve ilerlemesinin önüne çıkarılan zorluklar olduğunun bir an önce fark edilmesini diliyorum.

Bunların dışında yetkili servis olma adı altında belge satma, yıllık kontrollerin yapılmaması, garanti kapsamı, mevcut asansörlerin iyileştirilmesi gibi çok daha farklı sıkıntılarda var. Ama bence ilk ele alınması ve çözüm önerilmesi gereken konuların yukarıda saydıklarım olduğunu düşünüyorum.

  • TÜRKİYE DÜNYADA SAYILI ÜRETİCİLERDEN BİRİ, ÜRETİM NOKTASINDA TÜRKİYE’NİN DÜNYADAKİ YERİ HAKKINDA BİLGİ VEREBİLİR MİSİNİZ? SON 5 YILDIR AB NORMLARIYLA DEĞİŞİM YAŞAYAN SEKTÖRÜ GELDİĞİ YER İTİBARİYLE DEĞERLENDİREBİLİR MİSİNİZ? (DURUM, GÜVENLİK VE KONTROL)

Milletlerin yapılarına uygun meslekler vardır. Kuzey Avrupalılar için sıkı kurallara bağlı bir meslek çok uygun olur diye düşünüyorum. Bana, asansörcülük de bu anlamda tam bize uygun bir meslek gibi geliyor. Biraz ağır, biraz riskli, esnek bir düşünce ve yaratıcılık gerektiren, daha rahat çalışma disiplini olan, kuyuda biraz kendi başınıza olduğunuz bir meslek. Duygularımızla uyuşan, “32 kısım tekmili birden”, bizleri yaşamsal olarak tatmin eden, en ileri teknoloji uygulamasından hamallığa kadar her türlü işi içinde barındıran bir meslek. Ülkeler kendileri ile uyuşan dallarda daha hızlı ilerleyip uzmanlaşabiliyorlar. Asansör sektöründe de, Türkiye’nin çevresinde bir merkez haline geleceğini düşünüyorum. En azından Avrasya Pazarında, İspanya ve İtalya’nın hakimiyetini kırıp öne geçilebileceğini düşünüyorum. Ama bunun sağlanabilmesinin baş şartlarından bir tanesi de güçlü bir imalat sanayine sahip olmamızdır. Bu konuda imalatçı arkadaşların daha çok bilgi vereceğini düşünüyorum ama bizlerinde gördüğü çok iyimser bir tablo var. Artık Avrasya pazarında kalite olarak Çin’den iyi olduğumuzu kanıtladık, yavaş yavaş da İtalya ve İspanya malları ile karşılaştırılmaya başlandık.

Çin ucuzdu, Almanya ve Fransa kaliteli ve pahalı idi, İtalya ve İspanya orta fiyatta ve bilindik idi, pazar kendi paylaşımını oluşturmuştu, ne olduğu bilinmeyen bir Türkiye vardı. İmalat sektöründeki ciddi gelişmeler, imalatçılarımızın bitmek bilmeyen bir gayretle dünya piyasalarına çıkmaları ve ürünlerini geliştirmeleri sonucunda, artık bilinen bir Türkiye oluşmaya başladı. İtalya ve İspanya kadar kaliteli ama daha uygun fiyatlar sunabilen bir Türkiye. (Umarım önümüzdeki dönem Almanya ile kıyaslanan bir Türkiye olur) Satış rakamlarımız hızla yükseliyor. Bu iyi gelişmeyi teknik olarak yetkin ve yeterli firmalarla tamamlayabilmemiz halinde daha hızlı gelişen bir sürecin başlayacağını düşünüyorum. En büyük tehlike yetkin ve yeterli olmayan imalat veya montaj firmalarının herkesten önce davranıp, Avrasya Pazarında oluşan bu iyi imajı zedelemeleridir. Belirli bir zaman sonra imajın yerleşmesiyle çok büyük zarar veremeyecekler ama ilk başlangıçta bazı ülkelerde sıkıntıların yaşandığını, bunların bazılarını daha yeni düzeltilmeye başladığını, bazılarının ise düzeltilemediğini biliyorum. Bu uzun soluklu yarışta iyi firmalarımızın gayretleri ile çokta aceleci olmayan bir hızda hedefe varacağımıza inanıyorum. 

Bu gelişmenin sürekli olabilmesi için ev ödevimizi iyi yapmalıyız. Kendi iç disiplinimizi oluşturabilirsek, mali olarak güçlü ve rekabet gücü yüksek teknik yeterliliği olan bir sektörün önü açık olacaktır. Geçmiş dönemde “Yeni Yaklaşım” ın en hararetli savunucularından birisi olarak bu gün biraz daha temkinli yaklaştığımı söylemek zorundayım. Ancak kesin bir nokta var ki, oda artık bu yoldan dönüş olmadığı. Eğer Avrasya Pazarında var olmak istiyorsak bu sistemin içinde olmak zorundayız. Bu sistemin içinde olamazsak yeni pazarlara gitmemiz, ülke dışına çıkmamız, ihracatımızı artırmamız mümkün değil, ama problemleri de hızla çözmemiz gerekiyor. Gene geçen yıl Best Dergisi için yazdığım bir yazıda konuya değinmişim. Aynı konuları affınıza sığınarak tekrar gündeme getirmek istiyorum.

“Bence bir noktanın üzerinde iyice durmak gerekir. “Yeni Yaklaşım” ülkemizde temel olarak bir iç dinamik sonucunda gelişmedi. İhtiyaçtan değil, zorunluluktan uygulamaya kondu. Resmi kurumlar yeterli hazırlık yerine, Avrupa’nın önüne kabul edilecek bir şeyler koyma gayreti içine girdiler. Bu o dönem için siyasi iradenin önlerine koyduğu bir görevdi. Yeni Sistem, gelişmiş bir kamu bilincinin varlığına dayanılarak kurulmuştu, çünkü esas denetimi yapması gereken son kullanıcılardı. Ülkemizde bu tam olarak yerleşmediği için, bu açığın farklı bir şekilde veya Resmi Kurumlarca kapatılması gerekiyordu. Resmi kurumlarda ise, karşı çıkanların birinci maddesi olan ve benimde katıldığım, yeterli alt yapının olmamasından dolayı oluşabilecek bir alt üst oluşa meydan vermemek için, yumuşak bir geçiş düşüncesi vardı. Buda piyasa gözetimi ve denetimini bekleterek sektöre yeterli zaman kazandırma düşüncesiyle ortaya çıktı. Açık söylemek gerekirse bu konuda sektör olarak bizlerde Resmi Kurumları bir hayli zorladık.

Geldiğimiz bu günde, ne dikkate almadığımız gelişmiş kamu bilinci yoksunluğundan, ne ticari olarak serbestlik içinde olup keyfi davranan Onaylanmış kuruluşlardan, ne süreci yumuşatmak için denetimleri tam yapmayan resmi kuruluşlardan, nede kendi lehine olacakmış gibi durumu düzeltmek için çokta gayret göstermeyen sektörden şikayet ederek, homurdanmanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Asansör Yönetmeliği tartışmalarına katılanlar hatırlayacaklardır. Ulusal İşletme Yönetmeliğin ayrıntılı olarak hazırlanmaması ve denetimlerin sıkılaştırılmaması durumunda, bütün bunların olacağı konuşulmuştu. Ama denetim sözünden pek hoşlanmayan sektörün “bizi rahat bırakın” düşüncesi etrafında ısrarlı olması, temsilcilerinde istekleri bu yönde desteklemesi, bu gün sektörü haksız rekabetin bu boyutlara gelmesi ve ciddi şekilde rahatsız etmesi ile karşı karşıya bırakmıştır. Bunda da bütün tarafların az veya çok suçu olduğunu düşünüyorum. Bugünkü yönetmeliği bu haliyle hep beraber biz yayınladık. Geçen ay bir dergide 2004 yılında yazdığım ve İstanbul MMO İletim teknolojileri Sempozyumunda sunduğum bildirim yayınlandı. Dört sene (bu gün iki sene öncesini de dikkate alırsak 7 yıl demek lazım) önce de gene aynı şeyleri söylüyor olmak, çözümler konusunda pek de başarılı olmadığımızın göstergesi sayılabilir.”

Şunu kabul etmemiz gerekir ki, artık bu noktadan sonra geriye dönüş söz konusu olamaz. O zaman olumsuzlukları tespit ederek bir an önce eksiklikleri gidermek, işleyen bir sistem için gerekenleri yapmak, gene bakanlığa ve sektöre düşen bir görevdir. Küçük zorluklardan kaçınırken, pratik olma gayretiyle büyük problemleri yarattığımızı bu sefer unutmamak gerekiyor.

Serdar Tavaslıoğlu

Elk. Müh.

2 Comments

  1. OxXBsULg 14 Mayıs 2019

    817013 389222Were glad to become visitor on this pure site, regards in this rare info! 18615

    1. serdartavaslioglu 16 Mayıs 2019

      Thank you.

Bir yanıt yazın